Yaklaşık 5,5 km. uzunluğundaki surlarının büyüklüğü, mimari özellikleri ve tarihi ile tanınan Diyarbakır kenti, Anadolu ile İran, Irak ve Suriye arasında bir köprü görevi yapıştır. Diyarbakır, özellikle Roma İmparatorluğu’nun doğudaki en büyük sınır kentlerinden biri olmuş, Bizans Döneminde’de önemini sürdürmüştür. İlk islam ordularının görüldüğü zamandan günümüze kadar kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüren Diyarbakır, Dicle Nehri’nden 100 metre kadar yükseklikteki, geniş bazalt düzlüğün doğu kenarında kurulmuştur. Surların biçimini de arazinin topograftyası belirlemiştir.
Surların ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kentin doğusunda bulunan içkalenin bulunduğu yerde Hurriler zamanında bir kale yapıldığı kabul edilmektedir. MS 390 yılında Roma İmparatoru II. Constantinus zamanında kent surlarla çevrilmiştir. Bu surlar, bugünkü kentin doğu yarısını kuşatıyordu. 362 yılında Romalılarla Sasaniler arasında yapılan anlaşma sonucu birçok kale Sasanilere bırakıldı. Bu kalelerden biri olan Nisibis’in (Nusaybin) Hristiyan halkı dinsel nedenlerle göç ederek Diyarbakır’a geldiler. Kentin batı surlarının 367 – 375 yıllarında yıkılarak kentin genişletildiği ve surların bugünkü görüntüsüne kavuştuğu sanılmaktadır. Surların yüksekliği 10 – 12 metre , kalınlığı ise 3 – 5 metre arasında değişmektedir. Kentin dört yöne açılan dört kapısı vardır: Kuzeydeki Dağ Kapısı (Harput Kapısı), batıdaki Urfa Kapısı (Rum Kapısı),güneydeki Mardin Kapısı (Tell Kapısı) ve doğudaki Yeni Kapı (Su veya Dicle Kapısı)
Uzaydan bakıldığında kalkan balığı şeklinde olarak görülen Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.